14° Açık

Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Özer, “İyilik Kitap Kafe” projesiyle gençlerle buluştu

Eğitim - 2 Ocak 2022 14:07 A A

İyilikte Biriz Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin Gençlik ve Spor Bakanlığı  desteğiyle ile yürüttüğü “İyilik Kitap Kafe” projesi kapsamında, Adana Kız Lisesi  Konferans Salonu’nda düzenlediği OKUR-YAZAR BULUŞMALARI-5 etkinliğine Adana Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Nevzat Özer’in (Eğitimci Yazar) ‘’21.Yüzyılda Anne Baba Olmak ,Yaşamı Kendimiz için Sorgulamak’’ adlı kitaplarının genç  okuyucularıyla buluştu.

EĞİTİMCİ YAZAR NEVZAT ÖZER İYİLİK KİTAP KAFE  GENÇ OKURLARIYLA BULUŞTU

Adana Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Nevzat Özer (Eğitimci/Yazar), ‘Gençleri anlamamız, kalplerine girmemiz lazım’

İyilikte Biriz Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin Gençlik ve Spor Bakanlığı  desteğiyle ile yürüttüğü “İyilik Kitap Kafe” projesi kapsamında,Adana Kız Lisesi  Konferans Salonu’nda düzenlediği OKUR-YAZAR BULUŞMALARI-5 etkinliğine Adana Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Nevzat Özer’in (Eğitimci Yazar) ‘’21.Yüzyılda Anne Baba Olmak ,Yaşamı Kendimiz için Sorgulamak’’ adlı kitaplarının genç  okuyucularıyla buluştu.

Tarihi Adana Kız Lisesi konferans salonunda düzenlenen okur yazar buluşmasına İyilik kitap Kafe Koordinatörü Ayşegül Şingirik,  Adana Kız Lisesi Müdürü Fatma Yılmaz,Şehit Kara Pilot Serhat Sığnak Huzurevi Yaşlı Bakım Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Serdar Güneş,Seyhan Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Ünzile Tülü, Seyhan Çocuk Evleri Sitesi Müdürü Mustafa Metin ve öğrenciler  katıldı.

Adana Kız Lisesi öğrencileri ile bir araya geldik
“MERHAMET TEDAVİ EDER” KALBE DÖNME ZAMANI” ” İsimli bir konferans verdik. Öğrencilerimi nasılda özlemişiz. Öğrencilerimizin dikkatine hayran kaldım.Konferansı organize eden başta ” iyilikte bir iz” derneği yönetimine ve Okul müdürü Fatma hanıma Teşekkür ediyorum.”

İyilik Kitap Kafe Koordinatörü Ayşegül Şingirik program açılış konuşmasından sonra konuşan Özer, insanların en önemli sorunlarından birisinin önce anne babaların çocuklarını anlaması veya çocukların anne babalarını anlaması olduğunu söyledi.

Önceden çocuk yetiştirmenin daha kolay olduğunu anlatan Özer, gün geçtikçe çocukları anlamak, onlarla ilgilenmenin zorlaştığını belirtti.

Özer, “Anne babalık dünyanın en önemli ve zorlu mesleğidir. Aldığınız bir eşyanın kullanma kılavuzu vardır. Anne ve babalığın kullanma kılavuzu ise yoktur. Anne baba olmak çok zordur” diye konuştu.

Hz. Ali’nin “Gençliğin dilini anlamıyorsanız bu dünyadaki işiniz bitmiştir” sözüne atıfta bulunan Özer, şöyle konuştu:
“Gençleri anlamamız, kalplerine girmemiz lazım. Gençleri nasıl eğiteceğiz. Bunun sorusunu kendimize sormamız ve cevabını almamız lazım. Anneler, göbek bağı kopsa da yürek bağı kopmayan insanlardır. Babalar ise çocuklarının yanında heybetli bir dağ gibi varlığını hissettiren insanlardır. Hiçbir anne, babanın yerini, hiçbir baba da annenin yerini tutamaz.”dedi. Nevzat Özer’in  okur -yazar buluşmasında ki konu başlıkları…

Yüzyılımızın Çocuğu ve Gençliği…
Şimdikinin gençleri ve çocukları, her şeyi şimdi ve çabuk istiyor. “Çabuk köfte, çabuk çorba, çabuk haz” Herşey hızlı, hemen ve ertelenmeden olmalı diyor…

20 Yıl önce sevgilinin kara gözleri için yazılan bir nağme, bugün; duygusuz bir klavyenin sanal kalp ikonuyla karşı cinse aktarılmakta. Kelime ve Duyguların gücü, yerini karmaşık simgelere bırakmış… Katlanmak, sabretmek ve uğrunda savaşmak Şimdi; ironik, sıradan ve ezikçe bir eylem? Maalesef, bir şarapnel parçasıyla ağır yaralanan yüreklere merhem olmamakta…

Aşk ve Sevgide; uğruna acı çekmeden gözyaşı dökmeden, ayrılık gayrlılık olmadan bir maratondan ziyade bir tur atılarak olmalı…
Bir değerin ve amacın üzerine fedakârca çabalayarak ve didinerek anlam kazanacağını hesaba katmıyor. Bedensel, maddesel hazlar birçok şeyin üstünde.
Egosu ve özgüveni şişmiş ve şişirilmiş gençler acıdan, sıkıntıdan, tahammülden bir vebalı gibi kaçmakta, kaçarken yaralanmakta ve yaralamaktalar… Ufak bir esintide ya da minik bir depremde bir kum kalesi gibi yıkılmaktalar. Anne ve babasıyla fazlasıyla eşit, gereğinden fazla özgürlük içindeler. Sınır ve Saygı anlamının bulanıklaştığı, aile dinamiklerinin pasifsize edildiği bir çağda anne ve babalar çocuklarını, çocuklarda anne ve babalarını anlamakta ve anlaşılmakta zorlandığı aşikârdır.

Kronolojik zamanın hızla geçtiği bu çağda insan, hangi dili konuşacağını, hangi duvara yaslanacağını, kiminle dost olacağını şaşırıyor. Ruh çoraklaşmış topraklarda sevgi ve merhamet arıyor, Ruh emniyette değil, diken üstünde adeta…

Çok az vaktimiz var: sevdiklerimize, sevenlerimize, evlatlarımıza.
Nicedir suskun bu çocuklar. Reklamlarda Ana ve Babaların yerine Ninni söyleyen oyuncaklar var artık. Duygusuz, hissiz, kalbi olmayan oyuncaklar.

Jorema Frank in bir kitabı ?ikna ve iyileştirme? Çok satanlar arasına defalarca girmiş. Bu adam, iyi bir psikolog. Birçok psikoterapi kitabını yemiş yutmuş. Ona göre tek bir şey insan iyileştirir diyor. Oda ÜMİT? İnsanlar eğer bir şeyin iyi olacağına, güzel olacağına, bir şeylerin yoluna gireceğine inanırlarsa ve ikna edilirlerse kişinin iyileşmesi,yaşama sarılması ve adapte olması çok kolaylaşır diyor.

Biz, çocuk ve Gençlerimizden asla umudumuzu ve ümidimiz kesmedik, kesmeyecegizde. Kutsal kitabımız zaten yüzyıllar öncesi bunu dile getirmedi mi. ?Ey kendilerine zarar vermede haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin diyor?

Umut olmasaydı dünya çekilmezdi. Yarın daha güzel şeyler olacağına olan inancımız, yüce yaratıcının onca günahımıza rağmen bizi affedeceğine olan ümidimiz, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği ve birçok şeye bakışımızın temelinde hep ümit var.
Ancak;Şu bir gerçek ki yüzyılımızın çocuğu ve genci ,bir önceki nesilden daha stresli,kaygılı,rekabetçi bir kuşak.Şimdi son sığınak olan Aileyi,ana ve babalığı yüceltmek zorundayız,bu aile bahçesini çapalamak,yabancı otlardan ayrıştırmak,onu sulamak ve geliştirmek zorundayız?

Çocuklarımıza merhameti,insanlığı,bir kalbimizin olduğunu,bu dünyanın neşesinin yanında acılarında olduğunu, incinebileceğimizi, şükran duygusunu, güveni, vefakarlığı, maddenin malayani olduğunu,görünenin birde görünmeyen tarafını,acılara ve zorluklara katlanmaları gerektiğini, sabrı ,selameti ve her şeyden çok hoşgörü ve umudu öğretmeli,anlatmalı,yaşatmalıyız…

Yaşamın Gaz Pedalı Yerine Frenine Basabilmek
İçinde bulunduğumuz çağ, insanın sürekli olarak koşturmasına, sürekli bir şeyleri kovalamasına, bir şeylerin üstesinden gelmesini istiyor. Oysa bu hızla gecen bu kısır döngü içinde, yaşamımızdan, ilişkilerimizden, insana ait olan hasletlerden vb birçok şeyi görmüyoruz, ya da göremiyoruz…Saatte 150 Km ile giden bir otomobilde sadece var olanların anlık vaziyetini görebiliriz. Yani onları süzemeyiz, onlara temas edemeyiz, ya da doyasıya bakamıyız. Ben, yaşadığımız yüzyılda insanlığın sürekli gaz pedalına asıldığını veya bastığını düşünüyorum.

Bu hızlı gidişatta ailemize, çocuklarımıza, arkadaşlarımıza, dostlarımıza yeteri kadar zaman ayırdığımızı düşünmüyorum. Hız, insanın doğal ritmine bir müdahaledir. Biraz yavaşlamakta ve fren pedalına basmakta fayda var sanırım.

İbn-i Haldun’un Mukaddime adlı eserinde şöyle bir cümle geçiyor: “Anne babaların çocuklarına bırakacağı en iyi miras çocuklarını Yavaşlatmak olacaktır.” Pedagojik olarak çok büyük bir mana taşıyor bu söz. Zira günümüz insanının en büyük sorunlarından biri hızlı yaşamak. Hızlı yaşarken algılama yetisini kaybediyor. Anne çocuğunu, eşler birbirini algılamıyor.

Hızın ve hızlılaşmanın getirdiği çok fazla hastalıklar var. Asrın hastalığı denilen psikosomatik hastalıklar, kardiyolojik sorunlar, panik bozukluğu ve bağırsak problemleri… Aşırı zaman baskısı ve beraberinde getirdiği stres yüzünden insanların kalp krizine yakalanma olasılığı çok daha yüksektir.
Hız ve hızlılaşmaya örnekleri saymakla bitiremeyiz
Hızlı okuma kursları, Hızlı tren, Hızlandırılmış dil eğitimi, hızlı yaşa genç öl…
Aslında bu hız, sezaryen doğumla başlıyor. Sanırım birçok ülkede artık yasaklandı. Bizde ise Allah versin her doğum sanki sezaryen ile…

Düşünün ki kışın, bahara dönmesi baharın yaza ya da yazın kışa dönmesi hep kademe kademe ve belli bir süre içinde sindire sindire devam ediyor. Yani Yavaşça…Her şeyin bir anda olduğunu düşünün bir bakalım…Atalarımız bu işi kısaca özetlemiş: “Acele işe şeytan karışır”

Sanki zaman, hep tazı olmuş biz ise tavşan… Ve sürekli kaçmakta, kovalamakta ve hızlanmaktayız, hızlandırmaktayız. Kaçarken ıskalıyoruz, görmüyoruz, unutuyoruz, sevmiyoruz, okşamıyoruz…
Özellikle büyük şehirlerde sabahki curcunaya bir bakın. Sürekli bir koşturmaca ve bir yerlere yetişme telaşı içindeyiz. Her şey hızlı olmalı. Çünkü vakit ve zamanla yarışıyoruz. Ayaküstü birkaç atıştırma, konuşurken bir şey karalama veya yazma telaşı içindeyiz. Sonrası malum…

Sağlığımızı bozan, yine kendi türümüz. Yani insan… Tabiatın doğal ritmine ve yavaşlığı içinde devam eden her şeyi hızlandırma gayreti içindeyiz. Ne mi? 45 günde civcivi tavuk yaptık, domatesi hızla olgunlaştırdık, meyveleri, sebzeleri… Gerisini siz hesaba katın. Bunun adına da hormon dedik. Bu hormonlar yüzünden çocuklarımız ilerde nasıl olacaklar bilmiyoruz. Her şeyde bir katkı maddesi var. Bırakın bahçedeki çiçekleri, Dağlardaki çiçekler bile artık güzel kokmuyor…
Her şeyi hızlandırma tutkusundan vazgeçebilmeliyiz. Bırakalım bazı şeyler dengesinde ve ayarında gitsin. Hızlandırmayalım yaşamı ve hayatı…
Hatta yaşamın içerisinde muhatap olduğumuz her şeyi…
Velhasıl…
Geçen zaman geri gelmiyor.
Ve biz bu dünyaya bir defa geldik ve tekrar gelmeyeceğiz…
Zamanın hızla akıp gittiği bir gerçek. Ancak, bu hızlı gidişatta kendimizi ayarlamak gaza değil fren pedalına basmak bizim elimizde…

ÇOCUKLAR VE GENÇLER NASIL BİR ANNE VE BABA İSTİYOR?
Son zamanlarda yapılan birçok araştırmada şu nokta hep öne çıkıyor.
“Gençlerimiz; anlayışlı, esprili, hoşgörülü, komik, asık suratlı olmayan, özelini ailesine açabileceği, arkadaşı değil ama arkadaşça davranan, ulaşılması güç ve büyük kaleleri olmayan tatlı-sert anne ve babaları” daha çok seviyor ve bunların özlemini çekiyor.Unutmamak gerekir ki “nasıl bir çocuk sahibi olacağımız bizim elimizde değilken nasıl bir anne ve baba olacağımız” bizlerin elinde… Yasamda bazı şeylerde tercih hakkınız yoktur. Annemizin ve babamızın kim olacağını biz seçemeyiz. Ya da akrabamızın. Bu çocuklara kimse doğduğunda şu adamın bu kadının çocuğu olur musun diye sorulmadı. Yanı bir tercih hakları yoktu. Tercih edilen anne ve babalar olursak zamanla tercih ettıgımız gibi çocuklar yetişir ve tercih edilen bireylerin oluşmasına imkân sağlarız
SINIR İHLALİ..
Günümüz ebeveynlerinin en zorlandığı alanlardan biride çocuklarıyla yaşadığı sınır kavramının ortadan kalkmasıdır. Çocuk ve ebeveyn, nerede sınır olduğunu unutmakta bir anlamda roller değişmekte.
çocuk adeta evde bir komutan, anne ve babada onun askeri durumuna düşmekte.Ataerkil aile yerini çocukerkil aileye bırakmakta.çocuk,bir anlamda aileyi esir almış dediğim dedik edasında..
Anne ve Baba olarak çocuklarımıza sınır kavramını, onların nerede duracaklarını öğretmek zorundayız. Sınır çizmenin temel nedeni kontroldür. Günümzün çocuğu ise kontrolden çıkan çocuklar yolunda hızla ilerlemekte. Çocuk, nasıl hareket edeceginı,anne ve babasıyla nasıl konuşması gerektiğini,rolünü,yani kısaca sınırlarını iyi bilmeli.
Aşılan her sınır,beraberinde azalan otokontrolü,hoş görüyü,söz dinlemeyi ve anne-babalığı da zedelemektedir….Sınırlar iyi çizilmez ise sinirler gerilir buda araadaki mesafenin açılmasına neden olur…

PANDEMİ VE İNSANLIĞIN İMTİHANI
Gözle göremediğimiz bir düşmanın istilasıyla baş başa kaldık. Bu sefer yumrukları hiç görmediğimiz ve hiç beklemediğimiz bir yerden yiyoruz. Teknoloji, bilim ve biz insanların çaresizliğini tüm dünya olarak yaşamaktayız. Dünyanın muvazenesiyle oynuyoruz. Tabiatı ve yaşamı ne kadar hor kullandığımız uzun zamandan beri dillendirilmekte. Kalbimiz ağır bir yara aldı. Koskoca dünyada hepimiz birer mülteci konuma düştük. Bulunduğumuz yerde hepimiz emniyetsiz ve tekinsiz bir gurbette gibiyiz. Sosyal rütbeleri, payeleri ve ihtişamlı mekânları yerle bir eden ayrım yapmayan bir düşman bizle alay ediyor adeta. Bir şeyleri gözümüze sokuyor. Bir şeyleri hatırlatmak ister gibi. Kaybettiğimiz bir kalbimizi mesela ya da fiziğin gerisindeki metafiziği.
Bence asıl trajedi bu salgından değişmeden ve ders almadan çıkmaktır. Şairin dediği gibi bir zorlukla yüzleşen kişi aynı kalmaz. Tüm insanlık ve insanoğlu hiç bir şey olmamış gibi olmamalı. ‘‘Ben neyim, nerden geldim ve nereye gidiyorumun’’ sorusunu hepimizin derinden sorgulaması gerekmekte. Sokrates’in binlerce yıl önce dediği cümle ‘‘Sorgulanmamış bir hayat yaşanmamış bir hayattır’’ der. Tamda yasamı, hayatı kendimiz sorgulamanın en tepe noktasındayız. Tam bir empati çağı başlatmanın zamanıdır. Bir kalp çağı belki de…
Bu salgın geriye çekildiğinde belki de ruhsal bir enkaz bırakacak. Bu ruhsal enkazı tamir etmek insanlığın önemli bir sorunsal alanı olacak. Hastalık başladığından bu yana kurulan bilim kurulu gibi bir de toplumsal bilim kurulu kurulması gerekiyor.

Çünkü ruhsal bir bakıma, psikolojik anlamda modern insanın çok ihtiyacı var. Bu kurullar bu sayede bir ihtiyacı karşılayacak.
Daha çok anlamaya, anlaşılmaya, yaralarımızı sarmaya, birbirimizin elinden tutmaya her zamankinden fazla ihtiyacımız var… Varda var…dedi’..

Eğitimci Yazar Nevzat Özer program sonunda günün anısına gençlerle  toplu fotoğraf çekti çekildi

2022/01/1641127563_5dd6dde0-2b94-4b53-8589-eb9bb4554c33.jpg
2022/01/1641127569_5eb708db-a850-480e-8f04-bf965bce75d3.jpg
2022/01/1641127574_b3e90cd5-9f69-4182-82bb-cc17c50302cf.jpg
2022/01/1641127580_b5fdbf83-721d-47d5-86fc-da7b7ac4dd05.jpg
2022/01/1641127587_ddd59131-ba2d-49a9-9412-638eb1d6e40a.jpg
2022/01/1641127593_e26a7304-ed8a-486d-804e-ac30d8f60a63.jpg
Eğitim - 14:07 A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.

HABER LİSTESİ

  • 01
    18 ilden 400 satranç sporcusu Adana’da yarıştı
    19-21 Nisan 2024 tarihlerinde, ASKİ Atatürk Spor Salonu’nda Adana Büyükşehir Belediyesi, Adana Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Türkiye Satranç Federasyonu Adana İl Temsilciliği ve Karnaval Komitesi organizasyonunda gerçekleştirildi. 4 farklı kategoride düzenlenen turnuvaya 18 farklı ilden 400’ü aşkın sporcu katılım sağladı. Turnuva, karnavalın en geniş katılımlı spor organizasyonu olma özelliği de taşıyor. Turnuvanın açılış töreni […]
  • 02
    Adana Diş Hekimleri Odası’nda Dt. Fatih Güler ile Yola Devam
    Adana Diş Hekimleri Odasının Sarı ve Mavi listeyle gidilen 2024-2026 Dönemi Olağan Genel Kurul ve seçimleri sonucu mevcut Başkan Dt. Fatih Güler ve ekibi seçimin galibi oldu. DT. FATİH GÜLER, “2030 VİZYONUMUZU YAŞAMA GEÇİRECEĞİZ” Adana Diş Hekimleri Odası Dt. Asım Savaş Toplantı Salonunda gerçekleştirilen Genel Kurulun Divan Başkanlığını Dt. Metanet Çulhaoğlu, Yardımcılığını Dt. Samet Şanlı, […]
  • 03
    Uludağ, “23 Nisan Türkiye Cumhuriyeti’nin müjdesi olmuştur”
    Sarıçam Belediye Başkanı Bilal Uludağ, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle bir mesaj yayınladı. Başkan Uludağ mesajında şöyle dedi: BAŞKAN ULUDAĞ’DAN 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI MESAJI “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşını oluşturan ve milli iradenin temsil makamı Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 104. Yılını her yıl olduğu gibi bu yıl da […]
  • 04
    Karalar, ‘Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın bayramı kutlu olsun’
    Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı sebebiyle yazılı bir açıklama yaptı. Karalar açıklamasında 23 Nisan’ın dünyada çocuklara armağan edilen tek bayram olduğunu vurguladı. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar açıklamasında şu görüşlere yerverdi. “Parçalanmak, yok edilmek, vatansız bırakılmak istenen Türk Milleti’ni, bütün dünyayı şaşkına çeviren Kurtuluş Savaşı ile özgürlüğe […]
  • 05
    Öğrenciler tarımı okul çiftliğinde öğreniyor!
    Tarım ve Orman Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlınca başlatılan ‘Okulda Çiftlik’ Projesi çerçevesinde Adana’da öğrencilerle beraber okul bahçesine meyve fidanı dikimi yapıldı. TARIM VE HAYVANCILIK OKULDA ÇİFTLİK PROJESİ İLE ÖĞRENCİLERE SEVDİRİLİYOR Çocuklar, okul bahçelerinde bitkisel üretimin yanı sıra kümes hayvanlarının bakımını ve hayvansal üretimi de öğrenmesini amaçlayan proje Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Eğitim ve Yayın Daire Başkanlığı tarafından yürütülüyor. […]